Uraz Kaspar: “Teyit” kavramı nedir? Teyit.org neler yapıyor?
Emre Saklıca: Teyit, internetteki şüpheli bilgileri doğrulayan bir platform… Facebook’un üçüncü taraf haber doğrulama programı. Aynı zamanca ICFN dediğimiz Uluslararası Doğruluk Kontrol Ağı’nın da bir parçası. Bu da şu anlama geliyor; İnternette görmüş olduğunuz şüpheli bilgiler, sahte haberler, yanlış bilgileri inceleyip bunlar hakkında çeşitli analizler hazırlayan ve yanlış bilgi sorununu ortaya koymaya çalışan bir platform. Bunu yaparken de, bu ICFN üyesi özelliği olması, belirli bir metadolojiniz, belirli bir siteminiz olmak zorunda ve bunlara uygun olarak, şeffaf, ölçülebilir ve net bir analiz yapmanız gerekiyor. Bütün her şeyini yerine oturduğu bir içerik ortaya çıkarmanız gerekiyor. Bizim kendi sistemimiz de; yanlış bilgileri doğruluyoruz. Amacımız bu…
Uraz Kaspar: İhbar hattı gibi bir sisteminiz var mı? Bu bilgiler size ne şekilde ulaşıyor?
Emre Saklıca: Bizim şüpheli bilgiyi tespit etme konusunda farklı yöntemlerimiz var. Birisi, Facebook’un üçüncü taraf doğrulama programının parçası olduğumuz için bize Facebook’dan çeşitli bilgiler gelebiliyor. Bunun dışında, yine kullanıcılar çeşitli ihbar yolları ile bize şüpheli gördüğü bilgileri iletebiliyor. Bunun dışında, gazetelerin birinci sayfaları, televizyonlar, Twitter, Facebook, Instagram ve TikTok gibi şüpheli bilgi gördüğümüz yerleri biz tarayarak çeşitli zamanlarda “Ne gibi içerikler bulabiliriz?” konularına ağırlık veriyoruz.
Uraz Kaspar: Teyit’in ilk podcast projesi olan T Cetveli’nden bahsedebilir misiniz?
Emre Saklıca: Öncelikle ben 2005 yılından itibaren yaklaşık 3-4 yıllık süreç boyunca radyocuydum. Radyo haberciliği ile ilgilendim ve sonrasında televizyona geçtim. Benim için radyonun ve stüdyonun yeri her zaman ayrıydı. Özellikle yakın dönemde podcast kültürünün Türkiye’de de ufak ufak bir hareketinin başlaması nedeniyle, Medyapod’da İlkan Akgül ile ShortCast isimli bir programla podcast’e döndüm. Aslında podcast’in radyo ile birçok noktadan hâlâ benzerlikleri olduğunu düşünüyorum ve belki de radyonun 2.0 olarak adlandırılması gerektiğini düşünüyorum bir açıdan. Bu da benim bu türe ve o sesin büyüsüne kapılmamı sağlayan şeylerden biri oldu. Medyapod’da podcast’leri devam ettirdikten sonra bir yandan da yine Medyapod’da Tali Sineması isimli programı hayata geçirdik. Sonrasında da Teyit’e geçmem ile birlikte, Teyit’in de bir şekilde podcast dünyasının içinde olmak gibi hedefi vardı. Ben Teyit ofisine gittiğimde duvardaki takvimde Kasım ya da Aralık 2019 gibi “Podcast’imizi yayına almak” gibi bir hedef vardı. Ancak tam oturmamıştı plan. Biz de o dönem üzerinde biraz çalışmalar yaptık “Ne gibi formatlar oluşturabiliriz?”, “Neler yapabiliriz?” bayağı düşündük taşındık… Sonrasında Atakan ile “Ne yapabiliriz?” diye düşünmeye başladık. İki üç farklı podcast fikri çıktı ve en sonunda öylece otururken birden T Cetveli fikri aklımıza geldi.
Podcast’e nasıl gidişat yaparız, neler konuşacağız gibi planlamaların dökümanları üzerine çalışırken hepimiz programın isimleri için fikirlerimizi yazdık. İlk başlığa da “Proje T Cetveli” diye yazmıştım. Ama, onu isim olarak önermiştim. Atakan da “Bunu mu isim yapsak?” diye sorunca, “Hadi yapalım” dedi ve T Cetveli ismi ile başladık.
Dediğim gibi 3-4 farklı podcast fikri vardı. Teyit yaptığı hiçbir şeyi tesadüfen yapmıyor ve her adımı daha önceden planlanmış bir şekilde, altı doldurulmuş bir şekilde atılmak zorunda. Yani ben oraya gidip 0’dan bir podcast oraya çıkarmadım. Aslında orasının ve benim birikimi birleştirdik. İki tarafında hedeflediği bir podcast’in ortaya çıkmasını sağladık. Buna ek olarak, biz Teyit olarak podcast yaparken, “bir şeyi değiştirmemiz gerekliliği” üzerine hep düşündük. Yani, bir işi yapıyorsak bunun bir çıktısı olmalı. “Neyi hedefliyoruz?”, “Karşımızda bunu kim dinleyecek?”, “Bu program kimle dokunacak?”, “Bu programda ne yapacağız? ” gibi sorular üzerinden ilerledik.
Uraz Kaspar: T Cetveli’nin nasıl bir podcast programı olduğu ve orada hangi konuları işlediğinizden bahseder misiniz? Yola çıkarken aklınızdaki şu anki gibi miydi? Yoksa yola çıkınca hafif değişiklikler oldu mu?
Emre Saklıca: Tabi ki yola çıktıktan sonra ciddi değişimler oldu. Ama bu 180 derece değişimler değildi. Bizim yola çıkarken planladığımız şey ile ortaya çıkan şey aslında tamamen örtüşüyor. İyi planlama yaptığımızı, hedeflerimiz üzerinden hareket ettiğimizi söyleyebilirim.
Peki T Cetveli’nde biz ne yapıyoruz? Biz T Cetveli’nde, medyadaki yanlış bilgi sorunu ile mücadelede “Neleri değiştirebiliriz?” sorusuna cevap vermeye çalışıyoruz. Bu şundan dolayı önemli; bunu biz Teyit’deki analizlerimiz ile bir şeyler yapmaya çalışıyoruz. Teyit Yolu diye bir video programımız var, onunla kullanıcıların kendini geliştirmesine, medya okuryazarlığını arttırmasını ve kendi şartlarında yanlış bilgi ile nasıl mücadele edebileceklerini ele alıyoruz.
T Cetveli’nde de şunu planladık; Ciddi bir problem var ortada. Yani bu gazetecilik için, medyada çalışanlar için ve takip edenler için var. Bu sorunların çözümü için ne yapabilir, neyi değiştirebiliriz? Medya ekosistemindeki o yanlış bilgi bataklığını kurutmak için ne gibi adımlar atılabilir? Bu tabi ki çok iddialı bir yerden “Medyayı değiştireceğiz” söylemi değil. Bu, en azından “Yanlış bilgiyi tespit ettiğimizde sorunlar ne?”, “Biz Teyit olarak neleri değiştirebiliriz?”, “Bizimle beraber bu programı dinleyenler kendilerine hangi sorabilir?” gibi sorular üzerine gittik. Bizim birinci hedeflerimizden biri, aşırı akut gündemi takip etmeyecektik. Değişen şey de belki bu oldu. İlk programlarda akademik metinlerden yola çıktığımız oldu, raporlara üzerine konuştuk…
Mesela ilk programda “2019 yılı Fackchekerlar için nasıl geçti, 2020’de neler beklemeli” gibi şeyleri konuştuk. Sonrasında Avustralya yangınları gibi konular ortadayken, mesela haritalar üzerinden birçok yanlış bilgi paylaşıldı. Neden böyle bir şey ile karşılaştık? Bu bizim için ciddi bir merak konusuydu. İnsanlar doğru bir şekilde haritaları nasıl okuyabilir? Haritaları yanlış bir bilgi olarak gördüğünde ne yapabilir? Bu sorular üzerinde konuşma yapmaya karar verdik. Sonra, o dönemde bir deprem olmuştu. Hatta o dönem deprem uzmanı Dyson Lin ortadan da kayboldu. Sonra deprem safsatalarına ilişkin konuştuk. Sonra “Hadi bunu konuştuk madem, bilim inkarcılığını da konuşalım” dedik. Sonra, gündemimize Pasajlar dergisinin Post Truth Çağını sayısındaki makaleleri akademik olarak tartışmaya çalıştık.
Yani amacımız biraz işin teorisi üzerine gitmekti. Ama gündem öyle bir değişiyor ki, mesela karşımızı COVID çıktı. COVID çıkınca inanılmaz komplo teorileri ve yanlış bilgi sorunları ile karşılaştık. Şimdi bunlarla karşılaşınca bunlar üzerine konuştuk. Ama biz programda, mesela Bill Gates’in bu süreçte adı çok geçti, onunla ilgili çok sık analiz de yayınladık sitede ama T Cetveli’nde yapmıyoruz. “Ortada bu tip bir bilgi neden var?”, “Yanlış bilgi bunun neresinde?”, “Onu nasıl yakabiliriz?” gibi şeyler üzerinden konuştuk.
Pandemi sürecinde çok farklı şeyler vardı mesela ele aldığımız, yine onlardan bahsetmek gerekirse, mesela Vircon Group ile birlikte “Sosyal medya kullanıcılarının COVID dönemindeki alışkanlıkları ve kimleri takip etmeye başladıkları” üzerine bir rapor ile bir bölüm hazırladık.
Bunun dışında mesela, yine pandemi sürecinde ele aldığımız konulardan biri; damgalama. Yaşlılara, Çinlilere karşı çok ciddi ön yargılı paylaşımlar vardı. Bunlar ile ilgili de konuştuk. Yani biraz aslında amacımız şu oldu; Ortada sistemsel bir sorun var ve bu sistemsel sorunda gazeteciler ve teyitçiler olarak biz ne yapabilir? Bu soruları kendimize sorduğumuz ve dinleyenlere yönlendirdiğimiz bir program oldu.
Uraz Kaspar: Yakın zamanda yeni bir podcast projesi üzerine düşünülüyor mu?
Emre Saklıca: Pandemi birazcık bizi hem başka alanda ivmelendirdi hem de belirli alanlarda frenledi. Kafamız birkaç podcast projesi var. Ama bunları hayata geçirebilmek konusunda biz takvimimiz yok henüz. Ama mesela T Cetveli’nde neleri değiştirebiliriz diye kafa patlatmaya da devam ediyoruz.
Uraz Kaspar: Peki ne gibi dönüşler alıyorsunuz?
Emre Saklıca: Teyit’in içinde özellike Teyit’in takipçilerinin ciddi bir topluluğu var. Bunu biz pandemi sürecinde de, mail bültenlerimizde de sıkça görüyoruz ve onlarla bir şeyler paylaşmak, onlara dokunmak, onların geri dönüşlerini almak bizim için çok ciddi bir mutluluk. Teyit’in topluluğu süreli büyüyen de bir topluluğu var. Bu topluluk zaman zaman podcast’lerle ilgili çeşitli dönüşlerde bulunuyor. Podcast’in birazcık daha kendi Twitter ve Facebook takipçisinden daha ayrı bir kitleye hitap ettiğini söylememiz gerekiyor. Bir yanıyla gazetecilere, bir yanıyla akademisyenlere de hitap ediyor. Bunlardan genellikle geri dönüşler alıyoruz ve aldığımız dönüşler de, mesela tartışımız konulara gelen reaksiyonlar genelde yapıcı ve mesela ben bir yazı yazmıştım “Adana’da bir genç polis kurşunuyla öldürülmesi” üzerine… Bu genç öldürüldükten sonra gazetelerde dendi ki “Suriyeli genç polisin ‘Dur’ ihtarına uymayınca vuruldu sonrasında gözaltına alındı… ” Ama ne gözaltına alınma vardı ne bir şey vardı. Bunu sadece Twitter sayesinde öğrenebildik. Ardından da hemen müdahale edildi, polis açığa alındı, sonra tutuklandı bildiğim kadarıyla… Ben bunun üzerine “Gazetecilikte ne gibi sorunlar var?”, “Neyi atladık burada”, “Doğrulama neden önemli?” gibi şeyleri anlatma çalıştım yazı ile. Bu yazının ardından ve podcastte de işledikten sonra çok ciddi dönüşler aldık. Dönüşler aldığımız kişiler de hep gazeteciler ve akademisyenlerdi. Çok olumlu reaksiyonlar da aldık. Bunun yanı sıra yazıya nitelikli eleştiriler de aldık. Biz de dedik ki “Tamam eleştiren kişileri ve bu konuda görüşleri olan kişileri davet edelim. Oturalım podcastte tartışalım”. Biz sahadan gazeteci arkadaşlarımızla oturduk 45 dakikaya yakın üzerine konuştuk. Onlar sahada ne gibi sorunlar yaşanıyor ve neden doğrulamaya vakit olmuyor, haber merkezlerinde bu aşırı iş yükü, aşırı zaman baskısı ve tık tuzağının ne gibi engelleri olduğunu, gazetecilik reflekslerinin nasıl kaybolmaya yüz tuttuğunu anlattılar. Biz de burada neler değişebilir üzerinde konuştuk.
Podcastin en büyük kaygısı, bence burada çıktı ortaya. Gazetecilik evreninde onların da katılımıyla biz bir şeyi, bir sorunu tartışabildik ve hepimiz kafamızda bir cümle ile oradan ayrıldık. Ayrıldığımız cümleler de herkes belki kendi dünyasında bir şey değiştirdi. T Cetveli’ne karşı dönüşlerimiz genelde bu şekilde oluyor.
Mesela, geçtiğimiz günlerde bir canlı yayın gerçekleştirdik. O yayın sırasında özellikle dinleyicilerden sosyal girişimlerden ve Teyit’in etki yönüyle ilgili içeriklerle ilgili daha fazla neler daha ne yapabiliriz üzerine yorum geldi. Bunun üzerine tartışma imkanı da oldu. Yani, bunları çok önemsiyorum. ve bu tartışma olarak sürekli reaksiyon gelen, yaptığımız işlere çeşitli dönüşler gelen bir podcast hazırlamak, bu dönemde çok keyifli.
Uraz Kaspar: Bu soru hem size hem, hem Atakan Foça’ya hem de Gülin Çavuş’a… Türkiye’de mesela keyifle dinlediğiniz üç podcasti söyleyebilir misiniz?
Emre Saklıca: Özellikle, Özgür Mumcu ve Eray Özer’in Yeni Haller’i, Anlatsam Roman Olur’u ve Alt Evren’i keyifle dinliyorum.