Kellerin Savaşı’nın 58.Bölümünde Şen Dullar ekibimizden canımız ciğerimiz Aslı’mızın sorusu olan “Sherlock mu Watson mı?” konusunu tartışmıştık. Bilenler bilir bizim tartışmalarımızda taş üstünde taş, omuz üstünde baş kalmaz. Ali Watson’ı seçmişti. Sherlock’u Sherlock Holmes yapan kişinin aslında Watson olduğunu, Sherlock Holmes hikâyelerinin Watson’ın gözünden anlatıldığını savunuyordu. Yani “Sherlock’u sevdik Watson’dan ötürü” diyordu. Podcast’in sıkı takipçileri fark edecektir; Ali tabii ki yanılıyordu. Ancak kader Ali’nin bakış açısını test etme fırsatı verdi bizlere… Bu yazının yazıldığı zamanlarda 1. sezonunu tamamlamaya yakın olduğumuz “Aliterasyon’la Her Şey’in Bir Şey’i Var” podcastte klasik Sherlock-Watson durumu yaşanıyor.
İnanılmaz bilgilere sahip, konusunun gerçek anlamda uzmanlarından olan Ali; kelimelerin kökenlerini ve anlamlarını, hangi dilden, hangi coğrafyadan, hangi olaylar sonrasında oluştuklarını harika bir akışla anlatırken ben küçük eklemeler ve Ali’nin engin bilgisi karşısında şaşırmakla yetiniyorum. Evet, bu hikâyedeki Watson benim. Ali’nin kelimeler hakkındaki hâkimiyetini, bu podcastin nasıl ortaya çıktığını ve aslında ne yapmaya çalıştığımızı benim gözümden okuyacaksınız. Beğenirseniz Sherlock-Watson dinamiklerinde Watson’ı savunan Ali kazanırken etimoloji podcastimizde kendisi Sherlock olduğu için kaybedecek. Beğenmezseniz Sherlock’un önemini savunan şahsım kazanırken Aliterasyon’la Her Şey’in Bir Şey’i Var podcastin Sherlock’u Ali olduğundan o kazanacak. Yani kısacası Kellerin Savaşı bu yazıda da tüm hızıyla devam edecek. Aynı anda ikimiz kazanacak veya kaybedeceğiz ve sanırım bu işler bittiğinde Schrödinger’in Kelleri olarak anılacağız.
Ali ile konuşurken sizi can kulağıyla dinlediğini fark ediyorsunuz. Çünkü pürdikkat kullandığınız kelimelerin anlamlarını düşünüyor ve size cevap verirken kullanmış olduğunuz kelimelerin ortaya çıkış hikâyelerini de anlatıyor. Bir magazin skandalından bahsederken “magazin” kelimesinin 1. Dünya Savaşı sırasında askerlere moral olması açısından çıkartılan erotik bir derginin ismi olduğu ve anlamının “cephanelik” olduğunu söylüyor mesela… “Bolu” ili hakkında bir şey anlatırken “bol” kökünün “şehir” anlamına geldiğini, İstanbul kelimesindeki “bul” hecesinin de bu anlama geldiğini, hatta “politika” kelimesindeki “pol” hecesinin de “şehir” anlamıyla kullandığını anlatmaya başlıyor.
Ali’nin bu özelliğine bayılıyorum. Bu sebeple bu etimolojik bilgilerin sadece bende değil tüm insanlıkta olması gerektiğini düşündüm. Uzun süren ısrarlarım sonucunda Ali, Türkiye’nin ilk etimoloji podcastini yapmaya karar verdi; ancak ne şekilde yapacağımız konusunda kararsızdık. Kelimeleri rastgele söyleyip anlamlarını mı anlatacaktı, yoksa sosyal mecralardan merak ettiğimiz kelimeleri mi toplayacaktık emin olamıyorduk. Karışık bir durumu çözebilmek için yapılması gereken ilk iş gruplandırmaktır. Kelimeleri belirli temalar etrafında gruplandırırsak işimizin daha kolay olacağını fark ettik ve hemen işe koyulduk.
İşe koyulduk derken Ali işe koyuldu, ben elimi bile sürmedim, işi bileceksin işe gitmeyeceksin şiarını yaşadım, yaşattım. Görsel tasarımına bile karışmadım. Onu da İlkan Akgül yaptı mesela.
İlk bölümde “ekonomi” teması altında ekonomi, para, döviz, lira, banka, borsa kelimelerin kökenlerini ve anlamlarını konuştuk. Örneğin banka, tezgâh demek… Sarrafların kullandığı tezgâhlara İtalyancada banka denmekteymiş. İlk anlamı yükselti, sonra üzerinde iş yapılan yer ve şimdi de paracıklarımızı yatırdığımız banka anlamına dönüşmüş. Bu bilgileri hep Ali’den öğrendik. Sonrasında Siyaset, Hukuk, Sağlık, Sanat, Yemek, Savaş, Medya, Giyim-Kuşam, Çiçekler, Renkler, Şehir-Yer isimleri gibi temalarda onlarca kelimenin dibini sıyırdık. İkinci ve üçüncü bölümden sonra dinleyiciler de bize katıldı ve temalarını ilettiler. “Çiçekleri konuşsanız harika olur.” dediler, “Renklerin anlamlarını hep merak etmişimdir” dediler, şehir isimlerini konuşmamızı rica ettiler ve harika bir podcastimiz daha oldu. Güzel de dinleniyor, su gibi akıyor.
Daha önce bahsetmiştim, benim bu podcastteki görevim çok basit: Ben şaşırıyorum. Elimde değil. At terbiye etmekten gelen “siyaset” kelimesine şaşırıyorum; “-ya” ekinin “-nın” anlamına gelmesine, Manolya kelimesinin Manol’un anlamında kullanılmasına şaşırıyorum, müzik ile müzenin, para ile apartmanın kelime kökü olarak akraba olmalarına şaşırıyorum. Gazete kelimesinin bir para birimi olması aklımı oynatıyor. Hepsini Aliterasyon’la Her Şey’in Bir Şey’i Var podcastten öğrendim; ama en çok şaşırdığım şey Ali’nin kelimeler üzerindeki hâkimiyeti ve her bölüme göstermiş olduğu fedakârca özen. Ali bu podcastte geçen her kelime için sayfalarca okuma yapıyor, yanlış bir yorumda bulunmamak adına defalarca kaynak taraması yapıyor ve her zaman yüksek bir çaba ile yayını tam zamanında dinleyiciye sunuyor. Büyük emek… Keşke bu güzide podcastimiz bittiğinde burada konuştuklarımızı bir kitap yapsak. Ne dersiniz, okunur mu?