Merhabalar. Henüz tanışmıyorsak kısaca kendimden bahsederek başlayayım. Ben Leyloş. Birkaç yıldır otuz yaşındayım ve bu otuz seneyi Ankara’da geçirdim. Odtü Sosyoloji gibi okuması gayet kolay bir bölümü sırf keyfimden ve tiyatrocu olacağıma dair sağlam inancımdan ötürü 7 senede bitirdim.
Sonrası ise biraz talihsiz gelişti. Yanlış kararlar, berbat ilişkiler, yarıda bırakılan yüksek lisans, işsizlik, nefretle uyanılan sabahlar, bolca gözyaşı… Sonradan anladım gerçi, bunlar podcast için HARİKA malzemelermiş.
Hayatımın son birkaç yılına dair hayal meyal hatırladığım birkaç kırılma noktası var. Sanırım bu talihsiz serüvenler dizisi 27. doğum günüm ile başlıyor. Kusmuğumda filan boğulup ölmedim şükür ama ölmekten beter oldum o sene.

Beyaz bir bir elbise almıştım, limuzin kiralayıp Ankara’yı turlayacaktım. Bunu cidden yapacaktım. Yakınlarda da Camel konseri vardı. Karaborsadan bilet bulmuştum. Arada hangi tuşa bastım, hangi portaldan geçtim, hangi hapı yuttum bilmiyorum ama 27. yaş günümde kendimi Rize Öğretmenevi’nde sulandırılmış mercimek çorbası içerken buldum. Sanki hala Rize Öğretmenevi’ndeymişim gibi geliyor bazen.
-Buralar silik.-
En son bir de elimde CV ile meclisin yolunu tuttuğumu hatırlıyorum. Milletvekili ‘önerisi’ ile başvurduğum işe dahi alınmayınca dedim ki: çok yanlış yerlerde dolanıyorum ben galiba ya:(
Bu detaylardan bahsetme gereği duyuyorum çünkü hikayenin gölge tarafları podcast yapmaya giden yolu açtı, açmak zorunda kaldı. İyi ki de böyle oldu.
Bu yazıda podcast nedir, podcast nasıl kaydedilir, podcastin yararları nedir, podcast ölü yatırım mıdır gibi sorulara cevap vereceğim. Şaka şaka. Sizlere podcast yayınım Ölü Yatırım’dan, inişli çıkışlı podcast maceramdan ve bir podcast serüveninin öncesinden ve sonrasından AŞAMA AŞAMA bahsedeceğim.
Çağımızın Vebası: Podcast Kaydetmeyi Düşünmek
Dünyadaki 7 milyar insan gibi (ölüleri de dahil edersek bu sayı artıyor) ben de 2018 yılından beri “podcast kaydetmeyi düşünüyorum”. İnsan anlatacak bir şeyi olduğuna, anlattığının dinlenebilir olduğuna ne de kolay ikna oluyor görüyorsunuz. Ama sanırım podcast kaydetmek için biraz daha fazlası gerekiyor.
İlk olarak curiouscat’ten aldığım anonim soruları yanıtlayacağım bir podcast tahayyül ettim. Twitter üzerinden anlamlandıramadığım bir şekilde çokça ilişki tavsiyesi sorusu alıyordum. Üstelik benim gibi başarısız ilişkilerde PhD derecesine sahip birisine soruluyordu bu sorular. Bu planı tabii ki hemencecik rafa kaldırdım, ölü yatırım diyip geçiştirdim. Çünkü henüz iş hayatı yeterince canıma okumamış, beni kendimi gerçekleştirmek zorunda bırakmamıştı. Sonraları Şen Dullar’ı dinlerken bunun hiç de ölü yatırım olmadığını tüm dünyayla beraber ben de görmüş bulundum.
2019 senesinde de podcast düşüncesi peşimi bırakmadı. Kritik bir dönemdir 2019 benim için. MGMT’nin Little Dark Age şarkısını dinlerken hep bu kendi karanlık çağımı hatırlıyorum. O sene bir sabah, mutsuzluktan çok erken uyandım (var böyle bir şey) ve normalde dolmuşla gittiğim işy*rime yürüyerek gitmek zorunda kaldım. Bu hamleyle bambaşka bir dünyanın kapılarını aralamışım meğer, bilmiyordum. Her gün nefret ettiğim işime yürüyerek gidip gelmeye, o iki saatlik süre boyunca bolca düşünerek ve “kafamda yazarak” hayatta kalmaya başladım. Kafamda yazdıklarımı kağıda dökmek için öğle aralarımı bir kahvecide geçiriyor, bazen de işyerinin tuvaletinde telefonun notlar kısmına bir şeyler yazıyordum.
Ergenliğimdeki kadar yazmaya ve okumaya yeniden başlamıştım. Ama çok büyük bir sorun vardı. Zamanım bu hikayeleri tamamlamaya yetmiyordu. Kıyıda köşede kalmış onca hikaye ile ben, yine mutsuz ve işlevsizdim. Sonra ne mi oldu? Badumtıss. Biricik dünyamızın başına bir musibet geldi ve “hepimiz evlere tıkıldık”…
Pandemi: Kendini Gerçekleştirmek İçin Son Fırsat
Bir ev kuşu olarak mavi yakalılar hariç “hepimizin” evlere tıkılmış olması başından beri beni çok mutlu etti. Evle ilişkisi kısıtlı, dışa dönük sosyal kelebekler gününü mor ekmekler, sanal müzeler, webinarlar, 1000 parçalı puzzle’lar ile geçirirken benim aklımda tek bir şey vardı. Yazdıklarımı nihayete erdirmek.
Büyük bir titizlikle yarım hikayelerin başına oturdum. Tüm hayali dostlarım ve aklımda uçuşan her ne varsa hikayelerde buluşturdum ve bunları çok önceden arkadaşımla açtığımız bir bloga (kolpazizek.wordpress.com) yüklemeye başladım.
Yetmez ama, evet. Blogda hikaye paylaşmak beni mutlu ediyordu ama nihai varış noktamın orası olmadığını bal gibi de biliyordum. Kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya, hele senin upuzun amatör hikayelerini okumaya kimsenin vakti yok inan. Bu gayet anlaşılabilir. Yine de kendime ve dünyaya “benim yazmaya niyetim var ağalar beyler” mesajını uçurmak bir süre beni yatıştırdı.
Evet ama yetmez. Anlatmanın sınırlarını genişletmek lazım. Esasen çok yüksek bir yere çıkıp bağırmak istiyordum çünkü. Nasıl olur, ne yapmalı derken podcast yapma fikri bir gece ansızın aklıma yeniden düştü. O gazla, dört bir yana haber saldım. İlk kayıtlarımı aldım, yakın çevreme atmaya, “Sence nasıl?” diye sormaya başladım. Fakat beni de, kayıtları dinlettiğim insanları da sarmayan bir şey vardı : Anlattığım hikayelerde ben yoktum. Hatta bir arkadaşım kayıtlar için İclal Aydın şiir kasedi gibi demişti. O kusursuz sesletim çabasına dönüp bakınca haklı olduğunu görüyorum.
Sonuç: hayal kırıklığı.
Bu Hiç Hesapta Yoktu: Podcast Kaydetmekten Vazgeçmek
Tüm bölümler hazır, ben de hazırım, bolca vaktim var, geriye yalnızca kaydetmek kalıyor diye düşünmenin ne kadar hatalı olduğunu gördüm ve podcast dosyasını sonnnsuza kadar kapattım ben de. Zaten ölü yatırım olacağı bariz bir plan için bu kadar uğraşmaya gerek yoktu. Podcast bölümü yazma işine ara verdim, yeniden hikaye yazmaya başladım. Neredeyse hiç kimsenin okumadığından emin olduğum bloğumda mutluydum. Taa ki hikayelerimin bir benzerine birden fazla insanın işlerinde rastlayana kadar.
İnsanın kendi hikayesine, ya da şakasına başka yerde rastlaması kadar üzücü çok az şey var. Üzücü olduğu kadar katalizör görevi görüyor hiç çekinmeden ordan burdan esinlenen erkek üstadlarımız. Onlar da iyi ki varlar. Her sektörde. Tarihin her döneminde. Gerçekten iyi ki varlar.
Velhasıl, meğer benim blogumu birileri okuyormuş. Hikayemiz burada kırıldığı yerden çiçek açıyor sevgili dostlar. Meğer o blogu okuyanlardan biri de Podfresh’in kurucu ortağı İlkan Akgül imiş.
Leyla Ezgi Dinç
Her şey olacağına varır: Yeniden Podcast Kaydetmeyi Düşünmek
İşte bu podcast camiasının Acun Ilıcalı’sı, yetenek avcısı İlkan ile twitter’dan takipleşiyorduk. Hayattaki en büyük keyiflerimden biri olan yazmaktan bile ölümüne vazgeçtiğim bir dönemde, bana neden Medium hesabı açmadığımı sordu çat diye. Dedim agam Medium nedir? Yol bilmem iz bilmem. Bir tanrım var, bir de garip WordPress blogum.
İlkan’ın gazlamalarına rağmen uzunca bir süre medium hesabı edinmedim. Podcast bahsini ise aralarda lafını etmek dışında hiç açmadım. Ne isteğim ne de inancım vardı açıkçası.
Gün geldi nefret ettiğim işyerimle yolları ayırdık. İşsizlik başlı başına yeterince zorlu bir süreç değilmiş gibi, arada bi de gittim aşık oldum. Hayatımdaki bu iki gelişme sonrasında müthiş bir kalp kırıklığı ve gelecek kaygısı ile başbaşaydım. Ve elimde ona buna ilham ettiğim hikayeler ve çöpe atılmış podcast kayıtları dışında hiçbir şey yoktu…
Tatlı bir depresyona doğru yeniden yol alıyordum. Günde 6 film izleyip, 7 öğün beslenmeye, utanç verici sıklıkta instagram storyleri paylaşmaya başladım. Bu ‘soru-cevap’ storylerinden birinde bir arkadaşımın “Senden podcastim olsun istiyorum.” demesi üzerine, bugüne kadar çöpe attığım kayıtların ekran görüntüsü paylaştım. Maksadım ‘o defter kapanalı çok oldu canım’ demek idi.
Sonra uzun süredir pek konuşmadığımız, benden ümidi kestiğinden neredeyse emin olduğum İlkan’dan şöyle bir mesaj geldi:
-Podcast işini bi konuşalım…
Tüm parçalar bir anda yerine oturdu nedense. Samimi söylemek gerekirse podcast kaydetmeye dair hiçbir isteğim yoktu, yine de doğru zamanın bu olduğundan bir şekilde emindim.
Bir yandan da dünyaca ünlü astrolog Susan Miller’ın sesi yankılanıyordu kafamda. 2021 yılı öngörülerinde, “Geçen sene yarım bıraktığın şeyleri tamamla, mesela PODCAST” gibi korkutucu derecede nokta atışı yorumları vardı. Gerçi herrkes podcast kaydetmeyi düşünüyor ama. Benim de yeni bir bahaneye ihtiyacım varmış demek ki. Bugüne kadar söylediği her şey tek tek oldu. İddia ettiğine göre bu iş 2022’de büyüyecek. Olmazsa hep beraber astrolojiye söveriz ama şimdilik sana da teşekkürler Susan Miller.
İşte böyle böyle yeniden podcast kaydetmeyi düşünür oldum.
Hadi Rocky: Kalan Son Canınla Podcast Kaydetmek
Bu süreçte podcastle daha sağlıklı bir ilişki kurmuş bulundum. Podcast kaydetmek hayatımı kurtarmayacaktı, ne de ölü yatırımdı. Ama anlatmaya cesaret etmenin ne kadar değerli olduğunu çoğu zaman unutuyoruz. Hatırlamakta fayda var.
Eğer çok inanıyor, ya da hiç inanmıyor olsaydım bugün devam ettiremezdim. O makul, tatlı dengeyi buldum.
He Podfresh ile yollarımız bir noktada kesişmese yine çok yüksek ihtimalle pes ederdim kehehe.
Fırtına sonrası sessizlik: Eee kaydettin de noldu?
Nihayet ilk bölümü yayınladığım akşam, telefonu fırlatıp uzaya kaçmak istedim. Nasıl bir şeyi internet alemine saldım, 150 liralık mikrofonumla sesim berbat mı duyuluyor, yıllar sonra utanacağım şeyler mi söyledim, insanlar sırf nezaketen mi dinliyor, oradan bakınca kendi kendine konuşan bir deli olarak mı görünüyorum, ne söylemek istediğim gerçekten anlaşılıyor mu gibi birçok kaygıyı eşzamanlı olarak yaşadım. Bir hedefi hayata geçirmenin sevincini ve gerginliğini bir arada yaşıyordum. Hatta laf arasında şakacıktan ‘ilk ve son bölüm’ demiştim ilk bölüm için.
Ama öyle olmadı, iki elim kanda da olsa bölüm yüklemeye devam ettim. Kurdun dişine etkileşim değdi bir kere.
Şimdi lokasyona dayalı dinlenme verilerini düzenli olarak takip ediyorum ve yakın çevrem dışında da insanların beni dinliyor olduğuna ancak böyle ikna oluyorum. İstisnasız yazdığım her bölüm için, bu bölümü yayınlamadan ölürsem gözüm açık gider diyorum. Ve yakın arkadaşlarıma bu yönde vasiyet veriyorum.
Şimdilik gücüm yetene kadar şovu devam ettireceğim, şov devam etmeli.
Hatta ilerleyen sezonları bile tasarladım kafamda.
Bir şeyi sevmeyi, sevdiğim şeyi ise devam ettirebilmeyi çok özlemişim.
Yazan: Leyla Ezgi Dinç