2017 yılından bu yana şahane işler ortaya koyan sanatı ve bilgiyi her yere, herkese yayabilme amacı ile kurulmuş bir topluluk olan MozartCultures ailesine yaklaşık olarak 2019 yılında dahil oldum. İlk olarak yazarlık ile başladığım bu topluluk kurumsallaşmaya gidince ben de gittikçe derinlere indim ve İnsan Kaynakları alanında da yardımcı olmaya başladım. Sanat tarihi üzerine yazarlık yaptığım dönemleri hatırlıyorum da yazdığım yazıları fonetik açıdan da değerlendirmek ve okuyucuda uyandırdığı hissi anlamak adına yazılarımı sesli okuyordum.
Ardından Rıdvan ve Aykut ile samimiyet kurdukça bu toplulukta sadece yazarlık değil birçok alan olduğunu gördüm ve yeni fikirlere açık insanlar beni bu alanlara motive etti. Yazılarımı yazmaya ara verdiğim dönem üretme konusunda sorun yaşadığım bir dönemdi yine de kendimi bu alandan uzaklaştırmak istemedim tam olarak bunları düşünürken Rıdvan ile olduğumuz bir toplantıda bana “sesinin karakteri var” dediğinde yahu beni mutlu etmek için mi söylüyor bu çocuk diye düşündüğüm oldu açıkçası. Ardından gelişen olaylar beni podcast seslendirmek için yanıp tutuşan birine çevirdi. İlk ses kaydımı almak için yaklaşık 6-7 kere yeniden başladım tam olarak sesim titrediği için.
Ardından podcast ekibinin ve topluluktakilerin de önerileri ve fikirleri ile her yeni kaydı bir diğerinden iyi yapmak için çabaladım ve hala çabalıyorum yine de bir Mert Fırat olamadım muhtemelen olmayacağım…
Kaydettiğim podcastler de tam olarak içinde olmak istediğim sanat tarihi alanında bu yüzden bu sesleri kaydederken yeni şeyler öğrenmem de kaçınılmaz oluyor sanırım bu da beni en çok motive eden şeydi. Bir diğer motivasyon kaynağım ise daha önce tanışmadığım bir insanın sesimi duymuş olması sanırım. Ayrıca ben kelimelerin gücüne inananlardanım, karşıya ulaşmanın en basit yolunun sözlü iletişim olduğunu düşünüyorum. Bu düşünce beni çok konuşan bir insan haline çevirmiş olsa da Podcast seslendirmemi de sağladı diyebilirim. Konuşkan bir insan olmamın avantajlarını kullanarak insanlarla birlikte sohbet havasında sanat tarihi üzerine konuşmak gibi bir hayalim var.
Yakın gelecekte gerçekleştirmek istediğim bu projenin henüz hazırlık aşamasında olsak bile çok güzler işler çıkacağını hissediyorum. Anlatmak istediğim bir hikaye daha var, bu da Sanat tarihi Podcast serimizin adının koyulması ile ilgili bir hikaye. Adı “Uygarlığa Gebe Sanat” olan serimize bu ismi ilk önerdiğimde Rıdvan, “burada ne demek istiyorsun Polen?” dediğinde ne demek istiyorum diye ben de çok düşündüm çünkü tamamen bilinçaltımdan çıkan bir öneriydi. Fakat anlatmak istediğim ne diye düşündüğümde sanatın uygarlık ve medeniyetin oluşumundaki rolünün farkına vardım. Bir mağaradan çıkan sanat artık gördüğümüz her yerde duyduğumuz her şeyde. Bilimin önemi kadar sanatın öneminin de farkına varabileceğimiz güneşimizin batmadığı güzel ve aydınlık günler diliyorum.