
Sene 2019. Ne kadar yakın, ama bir o kadar uzak bir yıl. Salgının ne olduğunu bilmediğimiz günler. Özgürlüğümüzü doyasıya yaşadığımız, ama farkında olmadığımız günler. Bir şey yapalım, ne yapalım, nasıl yapalım muhabbeti masaya yatırılmış. Tam da meze konusu hani. Meze konusu hep uzar, uzatılır, çekiştirilir. Sonuca da ulaşamaz bir türlü. Aslında niyet de budur biraz. Maksat ortamı, kelimeleri, fonda değişen müzikleri paylaşmaktır. Fakat o akşam nasıl olduysa oldu, yapılması istenen konuyla ilgili mutabık kaldık. Evet bir podcast hazırlayacaktık. Teknik hiçbir konuya takılmadan içerik dosyası üstünde eklemelerin, çıkarmaların yapıldığı günler birbirini kovaladı. Ana başlıklar, onu tamamlayan alt konular, alt konuların alt konuları. Liste uzadı da gitti. Podcast nasıl yapılır hiçbir fikrimiz yoktu ama içeriğimiz vardı; mutluyduk. Gelin görün ki tüm bu konuşmalar, planlar ve içerik birkaç ay içinde suya düştü. Daha doğrusu kağıt üstünde kaldı; adım attığımızı zannederken yerimizden kıpırdayamamıştık bile.
2020 yılı baharı, her bahar gibi, heyecanla beklenirken, beklenmeyen bir misafir hayatları alt üst etti, ve evlerimizde dört duvar arasında sıkışıp kaldık.

Resmen içimde kalmıştı podcast yapamamak. Sanki bu bedbaht ruh halimi daha da körükler istercesine benim dolandığım her mecrada podcast ile ilgili bir haber, eski gazetecilerin başlattıkları podcast haberleri gözüme takılmaya başladı. Kendime daha da kızar buldum kendimi, niye tek başıma hareket etme cesaretini gösterememiştim.
Hatırlarsınız mutlaka, insanlar yaptıkları yemeklerin, ekmeklerin, hamur işlerinin fotoğraflarını paylaşır olmuşlardı. Borcamda mı, yoksa çelik tencerede mi daha iyi oluyordu ekşi mayalı ekmek? Bilmem, hiç de denemeye heyecan duymadım. Ben, ara sokaklardan yürüyerek ekşi mayalı ekmeklerine hasta olduğum minik fırına gidiyordum gün aşırı. Hem spor yapmış oluyordum, hem de düşünmek için bulunmaz fırsattı.
Bu yolu yürümeye başladıkça bir şeyler oturmaya, şekillenmeye başladı kafamda. Fotoğraf çekerken özellikle iletişim kurmakta zorlandığım, uzak durduğum insanlara daha yakınlaşacaktım. Tüm merakımı cevaplarını merak ettiğim sorularla canlı tutacaktım. Sorular basitti aslında (cevaplar öyle mi, emin değilim)
İnsan hayatı boyunca kaç farklı yolda yürüyebilirdi? Bu yollara çıkmaya, yolda durmaya, yola devam etmeye nasıl karar veriyordu? Yol, yolculuk öğretici oluyor muydu? Yolcu öğrenebiliyor muydu? Hareket, yer değiştirme neden ve nasıl hayatımızın önemli bir parçasıydı? “Tebdili mekanda ferahlık vardır.” boşuna söylenmiş olmasa gerekti.
Yol Yolcu Yolculuk bu soruların cevaplarının merakıyla şekillendi, şekilleniyor ve şekillenecek. Görselliğin baskın olduğu bir dünya düzenine inat, sese ve sesin yarattığı büyülü atmosfer dünyasına 2021 yılının şubat ayının son günü ilk bölümü yayınlayarak adım atmış oldum. İnsanlık ve dahi podcast ekosistemi adına küçük mü küçük, kendi adıma önemli bir adım oldu bu adım. Bu küçük adımla başlayan yol, ilerde, hiç de ön göremediğim bir yerde Podfresh ailesinin yoluyla kesişti. Bir kere daha inandım ki hiçbir yol sebepsiz değil. Karşımıza çıkanlar için de geçerli bu durum.
Evet, belki soruları karşımdakilere soracağım, ama biliyorum ki o soruları aslında kendime soruyorum. Ve onlar gibi ben de kendimi arıyorum.
Girişi Oruç Aruoba ile yapmıştım, Frédéric Gros’nun Yürümenin Felsefesi ile de sonlandırayım.
Nereye gidersek gidelim,
hoşça kal burası…